27 Ocak 2015 Salı

DİNİ HİKAYELER - ÖLÜMDEN KAÇIŞ

ÖLÜMDEN KAÇIŞ

Hayvanlarla konuşabilen ve rüzgara, maddeye hakim olabilme yeteneği ile donanmış Peygamber, Hazret-i Süleyman, bir gün Kudüs’te, çadırında arkadaşları ile oturup sohbet ederken, içeriye bir adam girer. O mecliste oturan bir kişiye dikkat ve hayretle bakarak çıkıp gider.
   Şaşıran adam, Hazret-i Süleyman’a sorar:
   – Bu adam kimdi?
   Peygamber cevap verir:
   – Azrail’di.
   Bu cevabı alan adam müthiş bir paniğe kapılır ve Hazret-i Süleyman’a yalvarır:
   – Ya Süleyman, Azrail bana çok tuhaf baktı. Ne olur beni buradan kaçır. Uzaklara gönder.
   Arkadaşının ricasını kırmaz gül yüzlü Peygamber. Rüzgar emrindedir ya bindirir rüzgara ve gönderirHindistan’a. Adam ertesi gün Hindistan’da birden karşısında, bir gece evvelinden gördüğü ve artık tanıdığı Azrail’e rastlar. Başına geleceği anlar ve konuşur:
   – Anladım, benim canımı almaya geldin. Yalnız bir sorum var, ona cevap ver öyle al canımı, der. Dün beni Süleyman’ın çadırında görünce neden yüzüme hayretle baktın?
   Azrail cevap verir:
   – Ben dün senin canını, ertesi gün Hindistan’da almak emir almıştım. Seni Kudüs’te Süleyman’ın çadırında oturur görünce, ‘Bu adam bir günde Hindistan’a nasıl gidecek?’ diye hayret ettim der.
   Kıssadan hisse, size tayin edilen vakitten kurtulup daha fazla yaşamanız mümkün değildir.
   Ecelden kaçılmaz. Ve ecel, bir gün mutlaka başımıza geleceğine göre ha bugün ha yarın, ne fark eder?

26 Ocak 2015 Pazartesi

DİNİ HİKAYELER - ENDONEZYA


Endonezya nasıl Müslüman oldu? 

Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya'ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu: 
- Hangi kumaştan sattın?
-Şu kumaştan efendim.
-Metresini kaça verdin?
-On akçeye.
-Nasıl olur?" diye hayret etti, 
-Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?

Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkan sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu. 
-Ne demekti hakkını helâl et?
Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı. Kral sordu: 
-Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük. Bunun aslı nedir?
-Ben, dedi tüccar, bir Müslüman'ım. İslâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.
Kral, 
-İslâm nedir, Müslümanlık nedir? gibi peş peşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden İslâm'ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman oldu.

250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı. Efendimizin müjdesi herkese açık: "Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir." Yani, asıl etkili olan söz dili değil, hal diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. Anlatmaktan ziyade davranış dilinin devreye girmesiydi. 


Kaynak : Mehmet Paksu, İman Hayata Geçince

21 Ocak 2015 Çarşamba

DİNİ HİKAYELER

DÜNDEN HIZLI MISINIZ ?

Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da. 
Kafasında tek bir düşünce vardır. 
En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek. 
Yoksa aslana yem olacaktır. 



Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da. 
Kafasında tek bir düşünce vardır. 
En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek. 
Yoksa açlıktan ölecektir. 



İster aslan olun, ister ceylan olun hiç önemi yok. 
Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini, 
Hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin. 



Yaşam adlı koşuyu ne güzel anlatmış Afrika atasözü, 
Bir önceki günden daha hızlı koşmak gerekmektedir. 
Çünkü eğer aslansanız, 
Ve en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız, 
Ve bugün bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz, 
Artık bilmelisiniz ki, en yavaş ceylan sizden daha hızlıdır. 
O halde düne göre hızınızı arttırmanız gerekmektedir. 



Yok eğer ceylansanız, 
Ve henüz aslana yem olmamışsanız, 
Hızınızı düne göre mutlaka arttırmalısınız. 
Çünkü sıra size gelmiş demektir. 



Yani, 
Hayat koşusunda devam edebilmenin tek koşulu var. 
Dünden daha hızlı olabilmek. 
Bakın bakalım şimdi kendinize, 



Ondan, bundan, şundan değil !. ''DÜNDEN'' hızlı mısınız?. 

İBRETLİK HİKAYELER

ÇÖP TENEKESİ
Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir; ama sonra ders yılı başlar. Okulların açıldığı ilk gün dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp, çağırarak geçer giderler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir. 

   Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapının önüne çıkar onları durdurur ve ; 

   - "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün bir dolar vereceğim." der.

   Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve şöyle der:

   - "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı. Bundan böyle size sadece günde elli sent verebilirim"... 

   Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları.

   - "Bakın" der, "Henüz maaşımı almadım bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?". 

   Çocuklar : - "İmkansız bayım" der.

   İçlerinden biri, "Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz".

KUR’AN VE UZAYLILARIN ŞİFRESİ

DİNİ AÇIKLAMALAR

Kur'an incelendiğinde “göklerde” yani uzayda yaşayan akıllı canlılardan bahsedildiği, birçok ayette görülebilir. Dolayısıyla İslam âlimleri arasında, göklerdeki yaratıkların varlığı konusunda hiçbir ihtilaf yoktur. Üzerinde ittifak edilememiş tek konu, bu yaratıkların kim olduğudur. Ancak ilgili ayetler, bu varlıklar hakkında bizlere çok önemli bilgiler vermektedir. Örnek olarak Rad suresinin 15. Ayetini ele alalım;
“Göktekiler ve yerdekiler, isteyerek veya istemeyerek gölgeleri ile beraber Allah’a secdeederler.” (Rad, 15)
Her ne kadar Türkçe meale yansımamış olsa da, ayetin Arapçasında “göktekilerin” akıllı canlılar olduğu açıkça görülür. Çünkü ayetin Arapça metninde onları (gökte olanları) tanımlamak için مَن فِي السَّمَاوَاتِ yani “men fis semavati” ifadesi kullanılır. Buradaki men zamiri sadece kişileri tanımlamak için kullanılır (aynı zamanda “kim” anlamına gelir). Eğer akıl sahibi olmayan varlıklardan veya cisimlerden bahsetseydi ayette مَا yani “ma” zamiri kullanılırdı çünkü kişi olmayan varlıkları (hayvan, cisim vs.) tanımlamak için kullanılan zamir “ma” zamiridir ama ayette böyle denmiyor (“ma” aynı zamanda “ne” anlamına gelir). -İngilizce bilenler bu dilbilgisi kuralını hemen anlayacaklardır çünkü aynı yapı İngilizcede de vardır. -Ve bunlar cin veya melek de değillerdir çünkü ‘gölge’ ve dolayısıyla da ‘cismani beden’ sahibidirler.
Dolayısıyla göklerde yaşayan akıllı ve cismani bedenleri olan yaratıkların varlığı Rad suresinin 15. ayetiyle sabittir.
“Göktekiler” ifadesi Kur’an’da kişi zamiri kullanılarak defalarca kez geçer.
Birçok gezegende, birçok farklı insan türü yaratılmıştır. Bizim büyük babamız Adem’dir. Başka gezegenlerdekilerin büyük babaları başkadır.
“Uzayda yaşayan canlılar arasında bizden daha gelişmiş uygarlıklar var mıdır?” sorusunu Kur’an’a sorarsak Yâsin suresinin 81. ayeti bize, çok ilginç bir cevap verir ve “biz Adem oğullarını, yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık” der. Yani yaratılmışların en üstünü, biz değiliz. Peki bizden üstün olanlar kimdir? Melekler mi? Hayır, çünkü Şeytan da dâhil bütün melekler, insana secde etmekle emir olundu. Peki, cinler olabilir mi? Elbette ki hayır, Ademyeryüzüne halife olarak gönderildiğinde, yeryüzünde cinler vardı. Biz onlardan üstün olarak buraya geldik. Hatta Kur’an onların, Hz. Süleyman’ın emrine verildiğinden bahseder. Öyleyse Adem oğullarından üstün olan bu yaratıklar kimlerdir? Dünyada böyle birileri olmadığına göre bunlar uzaydadırlar.
Uzaylı ırkların arasında bazıları bizden daha üstün yaratılışlı insan ırklarıdır.
Yâsin suresinin 81. ayeti uzayda hayat barındıran gezegenler hakkında bize fikir verir…
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet, O, yaratan ve bilendir.” (Yâsin Suresi, 81. Ayet Meali)

DİNİ HİKAYELER

   Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi.. Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar.. Adam çok susamıştı.. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın..

   Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu :

   - "Afedersiniz... burası neresi ?"

   Kadın ona gülümsedi :

   - "Burası Cennet, efendim."

   Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi.

   - "Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım.."

   Kadın cevap verdi :

   - "Tabii efendim, içeri girin... İçerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz..."

   Böylece adam köpeğine döndü...

   - "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü...

   Ama kadın onu birden durdurdu :

   - "Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez... Hayvanları içeri almıyoruz..."

   Bunun üzerine adam bir an durdu.. Düşündü.. Ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular...

   Bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu :

   - "Afedersiniz... Bana biraz su verebilir misiniz?"

   Dede "İçeri gel" dedi..

   - "Kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..."

   Adam sordu :

   - "Peki arkadaşım da benimle gelip ordan içebilir mi?"

   Dede "Tabii..." dedi.. " çesmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..."

CENNET


   Bunun üzerine adam kapıdan girdi... Biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çesmeyi buldu.. Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler... Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu :

   - "Su için çok tesekkür ederim... Peki burası neresi..?"

   Dede "Burası cennet" dedi...

   Bunu duyan adam şaşırdı :

   - "Ama nasıl olur..? Az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..."

   Dede "Şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi... "Ama orası Cehennem.."

   Adam iyice şaşırmıştı:

   - "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..?"

   Dede gülümsedi :

    - "Kızmıyoruz... Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar...."

İBRETLİK HİKAYELER

  1400 YIL ÖNCE GELEN MAİL

Ey Allah (c.c.)ın kulları! 

    Bugünün genç müslümanları! 


    Her gün sabırsızca bekliyorsunuz, 

    "Bana e-mail geldi mi?" diye. 

    Günde bir kaç kez online oluyorsunuz. 

    Mutlu oluyorsunuz, 

    "Bir mailiniz var!" yazdığında. 

    Okumak için sabırsızlanıyorsunuz. 

    Bazı mesajlar gerçekten güzel, 

    Arkadaşlarınızdan, dostlarınızdan sıcacık. 

    Fakat çoğu öylesine gelmiş; alakasız. 

    Sadece zamanınızı alıyor. 

    Derhal siliyorsunuz. 

    Biliyor muydunuz, yaklaşık 1400 yıl önce, 

    Allah(c.c.) size uzun bir e-mail gönderdi. 

    Meleği Cebrail(a.s.) aracılığıyla elbet, 

    Kulu Muhammed Aleyhisselatuvesselam’a 

    Açtınız mı bu e-maili? 

    Subject: Kur’an, 

    "Kuşku Barındırmayan Rehber" 

    Download ettiniz mi bu dosyayı? 

    Kalbinize bookmark’ladınız mı? 

    Hayatınızın "favoriler"ine eklediniz mi? 

    Her sabahınızın "başlangıç sayfası" yaptınız mı? 

    Açtıysanız bu e-maili 

    Hepsini okumuş olmalısınız... 

    Gönderilen elçilerin kıssalarını... 

    Helak olan kavimlerin öykülerini... 

    İnsanlığa mesajları, 

    Günlük hayatınızın rehberini, 

    Geleceğe dair güzel haberleri, müjdeleri. 

    Allah’ın sizden "reply" edip, 

    E-mail olarak iyi amel beklediğini. 

    şimdi, her sabah uyandığınızda; 

    İlk bu e-maili okuyun. 

    Kur’ân’da "save" edildiği şekliyle, 

    Hatırlayın ve ona göre "reply" eyleyin. 

    Sevgili genç müslümanlar; 

    İslamın geleceğine "enter"leyin.